2010-03-28
2010-03-23
Man Ray - L'étoile de mer (1928)
Man Ray - L'étoile de mer (1928)
"Women's teeth are such charming objects...
that one ought to see them only in a dream or in the instant of love.
So beautiful! Cybèle?
We are forever lost in the desert of eternal darkness.
How beautiful she is
" After all "
If the flowers were in glass
Beautiful, beautiful like a flower of glass
Beautiful like a flower of flesh
One must beat the dead while they are cold.
The walls of the Santé
And if you find on this earth a woman of sincere love...
Beautiful like a flower of fire
The sun, one foot in the stirrup, nestles a nightingale in a veil of crepe.
You are not dreaming
How beautiful she was
How beautiful she is"
ateşçi
yeterince sana bakmıyorum
sefil kamarandan kafanı çıkardığında
ya da yansıyan ışığın kaynağını merak ettiğinde
ben ara vermiş olursam eğer anlamaya
beyaz kıvılcımla dans etmeye
sen bir selam çak kahvedekilere
ara güvertede unutulmuş bir bavul çarparsa gözüne
ateşçiye haber et
onun yenilmiş hakkında saklı gururum
ve hiçbirzaman yenilmeyeceksem gözünde
eteklerinde sönmeye hazırım direnmeden
yenilmeden
sefil kamarandan kafanı çıkardığında
ya da yansıyan ışığın kaynağını merak ettiğinde
ben ara vermiş olursam eğer anlamaya
beyaz kıvılcımla dans etmeye
sen bir selam çak kahvedekilere
ara güvertede unutulmuş bir bavul çarparsa gözüne
ateşçiye haber et
onun yenilmiş hakkında saklı gururum
ve hiçbirzaman yenilmeyeceksem gözünde
eteklerinde sönmeye hazırım direnmeden
yenilmeden
2010-03-22
an'ı kana-yan
yanlış yanmaktan gelir. an'ın ötesinde ve öncesinde en sevdiğin en büyük "düşman" haline gelebilir. yüreklilik en öldürücüdür. kendi yarattığın düşmanı kendi yüreğinle kendi k(an)ına bular ve yok edersin. şimdi anın ötesine mi gerisine mi geçmek istersin ?
Günlerin Köpüğü
Günün gel-giti yüzümde nefes alıp verirken köpükler dalgaların eteğinde dans ediyor ve konuşuyorlardı benimle. Söyledikleri denize doğru varolma eğilimimde anlam kazandı. Yıllardır anlamaya çalıştığım kalabalık ve yapışkan sözcük öbeklerini tane tane dizdiler karşıma denizi boyarcasına. En çok da mor akıttılar fersahlar boyu, en çok da mor yakıştı güneşte silinen sırların örtüsüne. "Neden gittin?" diye sormuştun kendi kıvrımsız alfabenle vurgusuz, dümdüz. Elini tutmaktan vazgeçtiğim gün şimdi durduğum yere baktığım ve burayı dinlediğim gündü.
2010-03-21
Güç bende artık !!!

Sonunda pek de misafirperver olmayan kalabalığın sahte ilgisinden kurtulup arkamı döndüm. Kafasını sudan çıkardığında gözleri tam da gözlerime kitlendi. “Gitmelisin!”
Kıpırdayamazdım ki. Sanki tüm sorular gözlerimde, tüm yanıtlar gözlerindeydi. Bir an “kötü”nün arkamda bir oraya bir buraya koşuşturan aciz kalabalık mı yoksa bu hareketliliğin nedeni olan suyu yaran devasa gövdesi ve kalın derisiyle kayadan bir heykeli anımsatan canavar mı olduğuna karar veremedim.
“Gitmelisin!”
Gözleri gitti önce, kuyruğuyla çıkardığı serinlik gözlerimdeki yanmayı biraz da olsa hafifletti. Arkasına dönüp baktı bütün soruları aldı, yanıtları bıraktı. Çünkü o “güç”tü ama kırmadı.
Panjurun gürültüsüyle perde aralandı.
“Hadi Denize!”
Ve sancı geç saatlerde...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)